Nişanlanma Sözleşmesinin Şekli


KARAR: Yargıtay 3. HD., T. 5.3.2018, E. 2016/12231, K. 2018/2059[1]

1- OLAYIN GELİŞİMİ VE TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI: Davacı; “davalı ile 2005 yılında tanıştıklarını, giderek duygusal anlamda yakınlaştıklarını, ortak iradeleri ile evlilik kararı aldıklarını, davalıyı ablası ve eniştesi ile tanıştırdığını, anne ve babası olmadığından geleneksel nişan merasiminin yapılmadığını, uzunca süren evlilik planlarının ardından nikah günü aldığını, nikah şekeri, davetiye yaptırdığını ve çevresine dağıttığını, çeyiz eşyalarını davalının evine yerleştirdiğini, ancak davalının nikaha gelmediğini ve kişilik haklarının ihlal edildiğini” ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talep etmiştir. Davalı; “davacı ile aralarında nişan olmadığını, davacının kendisinin yaşamakta olduğu eve getirdiği eşyaların bedelini kendisinin ödediğini” savunarak, davanın reddedilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

2- TALEP: Dava, nişan sebebiyle verilen (davalıya) eşyaların mümkünse aynen değilse nakden iadesi (davanın açılırken fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 1.000 TL talep edilmiştir) ile nişanın bozulması sebebiyle manevi tazminat (50.000 TL) talebine ilişkindir.

3- KARAR: Uyuşmazlık konusu olay hakkında:
1.İlk derece mahkemesi tarafından: (1) eşyaların aynen, aynen iade, bu mümkün değilse bedelinin (nakden) iadesiyle, (2) manevi tazminat talebinin kısmen (15.000 TL) kabulüne karar verilmiş; davacının fazlaya ilişkin taleplerinin ise reddine hükmedilmiştir. Hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
2.Yargıtay ise uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinin görev alanına dahil iken Aile Mahkemesinde görülmüş olmasına dayanarak kararı bozmuştur.

4- GEREKÇE: İnceleme konusu kararında Yargıtay:

  • Nişanlanmanın, “şekil şartı öngörülmemiş” bir aile hukuku sözleşmesi olmasının yanında nişanın hukuken geçerli olması için belli bir “rituel (ritüel) içinde yapılmış olması, nişanın duyurulması (ilan edilmesi) ve aile bireylerinin şahitliği çerçevesinde” yapılması gerektiği;
  • Taraflar arasında ise geleneksel bir nişan merasiminin bulunmadığının davacı tarafından da kabul edildiği dikkate alınarak taraflar “belirli aralıklarla gayri resmi şekilde bir araya gelmiş olup, bu durumda nişandan ve yasal olarak korunması gereken bir birliktelikten söz edilmesi mümkün” olmadığı;
  • Taraflar arasındaki ilişkinin aile hukuku prensiplerine göre değil, borçlar hukuku kurallarına, özellikle de haksız eyleme ilişkin hükümlere göre değerlendirilmesi gerektiği;
  • Tüm bunlar dikkate alındığında: “uyuşmazlığın Aile Mahkemesinin değil Asliye Hukuk Mahkemesinin görev alanına dahil olduğu dikkate alınmadan esasa ilişkin hüküm tesis edilmesinin hukuka aykırı olduğu ve kararın bozulması gerektiği” yönünde karar vermiştir.

5- Hukuki Sorun: İnceleme konusu olayla ilgili açıklığa kavuşturulması icap eden husus: dava tarafları arasında “geçerli bir nişanlanmanın” mevcut olup olmadığıdır. Mezkur tespit: (1) uyuşmazlığın tabi olacağı hükümleri ve (2) uyuşmazlığın hallinde görevli mahkemeyi tayin edecektir.

İLGİLİ HÜKÜMLER

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu

A. Nişanlanma
6- TMK m. 118/1: Nişanlanma, evlenme vaadiyle olur.

II. Nişanın bozulmasının sonuçları
1. Maddî tazminat
7- TMK m. 120/1: Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır.

2. Manevî tazminat
8- TMK m. 121/1: Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu

Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri
A. Sorumluluk
I. Genel olarak
9- TBK m. 49: (1) Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. (2) Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

d. Manevi tazminat
10- TBK m. 56/1: Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.

787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun

11- m. 4: 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun ikinci kitabı ile (3.kısım hariç) 4722 Sayılı Türk Medeni Kanunun Yürürlüğë ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun kapsamındaki aile hukukundan doğan dava ve işler Aile Mahkemelerinde görülür.

DEĞERLENDİRME

12- Hukuk, birbiriyle evlenmek isteyen erkek ve kadın arasındaki duygusal ilişkiyi, düzenlenme ihtiyacı hissetmiş ve bu ilişki nişanlanma kurumunun düzenlenmesi sonucunu beraberinde getirmiştir[2]. Nişanlanma, karşılıklı evlenme vaadiyle kurulan bir aile hukuku sözleşmesidir[3]. Nişanlanma sözleşmesinin, hem kurulması hem de sona erdirilmesi son derece kolaydır. Zira kanun koyucu nişanlamanın geçerliliği hususunda özel bir şekil kuralı öngörmez. Kararda Yargıtay’ın da isabetle dikkat çektiği üzere nişanlama, kurulması için “şekil şartı öngörülmemiş” bir aile hukuku sözleşmesidir. Dikkat çekilmelidir ki nişanlanma bir geçerlilik şekline tabi olmadığı gibi; nişanlılığın varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Bu minvalde nişanlanmaya hukuki sonuç bağlanabilmesi için nişanlamak isteyen tarafların, bu iradelerinin ne şekilde açıklayacağı yahut kayda alacağı hususunda ne maddi hukuk ne de usul hukuku kuralı vardır.

13- Nişanlılıktan bahsedebilmek için evlenme konusunda hemfikir, farklı cinsten olan tarafların birbiriyle evlenme yönündeki iradelerinin uyuşması kafidir[4]. Bir diğer ifadeyle tarafların birbirlerine evlenme vaadinde bulunmaları, nişanlığın kurulması için gerekli ve yeterlidir. Bu irade beyanı açık olabileceği gibi örtülü de olabilir. Nitekim yargı kararlarıyla da ortaya konulduğu şekliyle taraflar arasında bir nişanlanmanın olup olmadığı hakim tarafından, taraflarca getirilen dava malzemesi esas alınarak takdir edilecektir. Yerleşik “nişan merasiminin” takip edilerek evlenme vaadiyle bir araya gelindiğinin duyurulması nişanlılığın “ispatını” kolaylaştıracaktır. Ancak “örf ve adete uygun olarak yapılmayan bir nişanlanma da geçerlidir”[5]. Şu takdirde tarafların birbirlerini soysal hayatlarında “evlenecekleri kişi olarak tanıtması, düğün hazırlıkları yapılması, nikah günü alınması, çeyizin ortak yaşanılacak ele yerleştirilmesi, nikah şekeri ve davetiyesi hazırlanması” evlenme vaadinin varlığının ispatı için kafi görülür. Bununla beraber uyuşmazlık konusu kararda Yargıtay, nişanın “hukuken geçerli olması için belli bir “rituel (ritüel) içinde yapılmış olması”, gerektiğini ifade eder. Yargıtay’ın nişanlılık için bir ispat kuralı dahi yokken geçerlilik kuralı varmışçasına hüküm tesis etmesi kanuna aykırıdır.

14- Karardan anlaşıldığı şekliyle taraflar nikah günü almış ancak davalı nikaha gelmemiştir. Yargıtay’ın kararında nikah günü alınması dahi dikkate almaksızın “nişanın duyurulmadığı ve aile bireylerinin şahitliği çerçevesinde” yapılmadığından bahisle taraflar arasındaki ilişkinin nişanlılık olmadığına hükmedilmesi en başta taraf iradeleriyle, kanunla ve yerleşik yargı kararlarıyla uyumsuzdur. Kaldı ki bu nevi bir kabul, aile üyeleri hayatta olmayan uyuşmazlık taraflarının hayatları boyunca nişanlamayacağı gibi bir sonucu beraberinde getirir.

15- İfade edildiği üzere uyuşmazlık konusu ilişkinin nitelendirilmesi, ilişkiye uygulanacak hükümler üzerinde doğrudan etkiyi haizdir. Taraflar nişanlanmakla, karşı yanda ve onun bazı yakınlarında, evlenmenin gerçekleşeceği yönünde güven meydana getirmiş kabul edilir. Taraflardan birinin nişanı bozması mümkünse de evlenmenin gerçekleşmemesine ve böylece nişanlanma sözleşmesinin amacına ulaşmamasına sebep olur. Böyle bir ihtimalde nişanlanma sözleşmesiyle oluşan güvenin boşa çıkması anlamına gelir. Nişanlılardan biri, haklı sebep olmaksızın nişanı bozarsa ya da kusuru ile nişanın bozulmasına yol açarsa[6], hem diğer tarafın hem de onun ana babasının veya onlar gibi davranan kimselerin uğramış oldukları maddi zararı tazminle mükelleftir (TMK m. 120). Buradaki tazminat sorumluluğu, nişanlılık ilişkisinin evlenmeyle sonuçlanacağına duyulan güven kaynaklıdır[7]. Maddi tazminatın içeriği dürüstlük kuralına uygun meydana gelen malvarlığı eksilmelerini kapsar ve bu zararın niteliği olumsuz zarardır (menfi zarar). Fakat her olumsuz zarar kalemi değil; nişanlamanın geçerliliğine güvenilerek yapılan masraflar talep edilebilecek tazminat meblağı hesaplanırken dikkate alınır. Bu yönüyle nişanlanın bozulmasında olumsuz zarar, borçlar hukuku anlamında olumsuz zarardan farklıdır[8]. Zira nişanın bozulması sebebiyle talep edilen maddi tazminat her olumsuz zarar kalemini bünyesinde barındırmaz[9]. Manevi tazminat talep edilebilmesi için ise bir kişilik hakkı ihlali aranır[10]. Nişanın bozulması halinde manevi tazminat, borçlar hukuku esasları uyarınca tayin edilir[11].

16- Nişanlamanın bozulmasından ileri gelen tazminat talepleri bir (1) yıllık zamanaşımı süresine (TMK m. 122) tabidir ve bu talepler Aile Mahkemeleri huzurunda değerlendirilir.

17- Bununla beraber inceleme konusu kararda Yargıtay’ın hükmettiği gibi taraflar arasında, kaynağı haksız fiil olan bir uyuşmazlığın varlığı kabul edildiğinde: (1) uyuşmazlık Asliye Hukuk Mahkemesinin görev alanına dahildir; (2) tazminat talebi için TBK m. 49 vd. uygulama alanı bulur ve haksız fiilin unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılır[12]; (3) tazminatın belirlenmesinde haksız fiil hükümleri esas alınır; (4) tazminat talebinin tabi olduğu zamanaşımı süresi genel haksız fiil zamanaşımı süresi olur (TBK m. 72). Somut olayda taraflar arasında geçerli bir nişanlanma sözleşmesi varken Yargıtay bu durumu göz ardı ederek karar vermiştir.

SONUÇ

Bu inceleme kapsamında ulaşılan sonuçlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  1. Yargıtay’ın somut olayda taraflar arasında geçerli bir nişanlama sözleşmesi olduğu dikkate alınmaksızın karar vermiş olması uyuşmazlığın muhteviyatına aykırıdır. Zira tarafların sadece nikah günü almış olması dahi evlenme iradelerinin “ispatı için yeterlidir”. Oysa Yargıtay sanki “geleneksel ritüeller takip edilerek kurulması” nişanlama sözleşmesinin geçerlilik şartıymış gibi; bir diğer ifadeyle nişanlanma geçerlilik şekline tabi bir ilişkiymişçesine karar vermiştir.
  2. Nişanlamanın özel hükümleri olmasına ve uyuşmazlık konusu olayda geçerli bir nişanlanma olmasına rağmen Yargıtay taraflar arasında haksız fiil hükümlerine tabi bir uyuşmazlık varmış gibi mevcut hukuki düzenlemelerle bağdaşmayan bir karar vermiştir.
  3. Geçerli bir nişanlanmanın Fransız hukukundaki gibi haksız fiil hükümleri kapsamında ele alınabilmesi ise ancak dele ge ferendabir değişiklik önerisi olabilir. Bu sebeple Yargıtay’ın inceleme konusu kararında ilk derece mahkemesi kararını bozması ve bozma gerekçesi meri hukuk düzeni esaslarına aykırıdır.